Radyo Amatörü TELSiZCiLER için bir site

Ana Sayfa => Haberiniz var mı? *** => Konuyu başlatan: TA1ZE - 02 Mayıs 2012, 11:22:13

Başlık: Mors alfabesinin ilk “kadın eli” 100 yaşında
Gönderen: TA1ZE - 02 Mayıs 2012, 11:22:13
Ayşe Cevdet Kasman, yemeğini de evinin temizliğini de kendisi yapıyor. Yaşına doktorlar bile şaşırıyor. Canlı bir tarih kitabı gibi. O kadar çok şey yaşamış ki “beni fazla konuşturmayın” diyor. 6-7 Eylül olaylarında yaşadığı üzüntüyü hiç unutamıyor, bir de sık sık yan yana dans ettiği Atatürk’ün öldüğü günü.
Nereden bilirdim Ayşe Cevdet Kasman’ın Türkiye’nin ilk kadın telgrafçısı olduğunu ve 23 Nisan’da 100 yaşına basacağını. Apartmandan girişte her karşılaştığımızda selamını esirgemeyen hatta sevgililer gününü bile kutlayan “kendi genç” kadının o olduğunu.
Meğer o doğduğunda Mehmet Reşat padişahmış, sonra Mehmet Vahdettin tahta çıkmış. Tabii ardından Cumhuriyet’in ilanı… “O zamanlar küçüktüm” deyip padişahları hatırlamasa da Atatürk’ü hiç unutmamış. Tarih kitaplarının bir eksikliğidir Ayşe Cevdet Kasman’ın adının olmaması.
Yedi göbek İstanbullu Cevdet Hanım, 23 Nisan’da 100 yaşını kutladı. İlk kutlaması ailesiyle bir restorandaydı, ardından bizimle evinde bir kutlama daha yaptı. Yaşını öğrendiğimde şaşırdım tabii. Hadi benim şaşırmam neyse de doktorları bile şaşırtmış Cevdet Hanım. Üstelik yemeğini ve temizliğini de kendisi yapıyor. “Ben biraz titizim” diyor, “öyle lokantalarda falan her şeyi yiyemem, başkasının yaptığını da pek yiyemem”.
Anadolu Kavağı’nda dünyaya gelmiş Cevdet Hanım. Babası telgraf müdürü, annesi ise ev hanımıymış. İki kız kardeşlermiş. Telgraf memuru olmayı seçmesinde babasının mesleğinin etkisi olduğunu kabul etmese de liseyi bitirdiğinde telgraf memuru arandığına dair ilanı görür görmez başvurmuş. Sınava girmiş ve kazanmış. Sirkeci’deki Posta ve Telgraf Nezareti’nde yani Büyük Postane’de çalışmaya başlamış. “Yazı işlerinde, muhasebede, şurda burda çalışan beş altı kadın vardı” diyor, “Sonra telgraf kursu açıldı. Telgrafhanenin üst katında. Ben de kursa katıldım. Mors alfabesini öğrettiler. Kursta erkekler vardı, kadın olarak bir tek ben vardım. Bitirince de telgraf memuru olarak atandım. Hatta o zamanlar Cumhuriyet gazetesinde haberimiz de çıkmıştı, fotoğraflı olarak. Ama senesini tam hatırlamıyorum; 1929 ya da 1930 olabilir. Uzunca bir süre sakladım o gazeteyi sonra ehemmiyet vermedim.”
Ve ilk kadın telgraf memuru olarak mors alfabesiyle telgraf yazmaya başlamış Cevdet Hanım.
İlk yazdığı telgrafın içeriğini hatırlamasa da nereye yazdığını biliyor. “O zaman Bükreş’le çalışıyordum, Bükreş üzeri bütün Avrupa’ya gidiyordu.”
Nöbet sistemi olduğu için bir gece çalışıp ertesi gün izin yapıyormuş. Ardından telsiz memurluğuna geçmiş. “Benden sonra gelen çok kadın oldu” diyor. İşte bu sırada Hasan Bey’le tanışmış. “Aynı odada çalışıyorduk. O şefti, ben de karşısında oturuyordum.” Arkadaşlıkları kısa sürede aşka dönüşmüş. “Ben o sıralar Tarabya’da oturuyordum. Vapurla 1 saat, 1.5 saatte gidiliyordu. Hasan Bey de geliyordu benimle gayet tabii.” 1935 yılında evlenmişler. Hasan Bey, Girit mübadili. “Beni babamdan istemeye Hasan Bey’in dayısının doğru Alman sefaretinin baş kâtibi Hasan Kavak gelmişti” diye anımsıyor o günleri Cevdet Hanım. “Eşim çok yumuşak, çok terbiyeli bir adamdı. Ailesinde Girit’in valisi de varmış, Edirne’de paşalık yapan da...” l

Evlendikten bir süre sonra nöbetler nedeniyle hastalanmış Cevdet Hanım ve telgraftan ayrılıp müdürün odasında daktiloya inmiş. İki yıl sonra da hamile olduğunu anlayınca işi bırakmış. Zaten bu yüzden emekliliğe hak kazanamamış. “O zamanlar 10 seneyi doldurunca emekli oluyordun. Ben de müracaat ettim. 11 sene çalışmışım. Ama 19 yaşından sonra çalışanların emekliliğe hakkı varmış, ben 18 yaşında işe başlamıştım. Yaştan kaybettim; 2 ay 10 gün eksiğim varmış onun için emekli olamadım.”
Sonra oğlu Oktay’la ilgilenmeye başlamış ama Oktay henüz 3.5 yaşındayken eşi Hasan Bey’i, kalp iltihabı rahatsızlığı nedeniyle kaybetmiş. Tam üç yıl boyunca yas tutmuş. “Hep siyah giyindim” diyor. Öyle ki bu durum küçücük oğlunu bile isyan ettirmiş. “Bir gün alışverişe çıkmıştık, çorap bakıyorduk. Ben yine siyahlara bakınca Oktay, gri bir çorap gösterdi ‘anne bunu al bari’ dedi. O kadar bıkmıştı çocuk.” l
Mors alfabesini unutmamış Cevdet Hanım. Kendisi gibi telgraf memurluğu yapmış teyzesinin oğluyla da mors alfabesiyle konuşurlarmış. “O şimdi 98 yaşında Bodrum’da yaşıyor. O da mors biliyor. Ben hâlâ içim sıkılınca gazeteden bir haberi alıp kendi kendime mors yazıyorum. Eskisi kadar hızlı yazamam ama ağır yazarsa alırım telgrafı hâlâ.”
Hiç arayan soran olmadı mı Cevdet Hanım’ı şimdiye dek. Ne de olsa ilk kadın telgraf memuru kendisi. “Hayır” diyor ve üstünde bile durmuyor. “Ben eski Osmanlıca da bilirim. Yeni yazıyı sonradan öğrendim zaten. Çabuk öğrendim. Meraklıyımdır. Haritaya da meraklıyım. Genç kızlığımda böyle büyük haritaları yayardım. O zaman Şeyh Sait ayaklanması vardı, onu merak ederdim. Şimdi de öyleyim, harita hâlâ masada, bir şey işittim mi hemen bakıyorum. Bilmediğim çok yerler var tabii. Ama hiç yurtdışına çıkmadım.”
Günler, seneler nasıl geçiyor hatırlamıyorum diyor Cevdet Hanım, “Her yıl başında hep beraber yemek yiyoruz, bu sondur diyorum, bakıyorum yine yılbaşı gelmiş.”
Oğlu Oktay eşiyle birlikte hemen yan dairesinde oturuyor Cevdet Hanım'ın. İki torunundan büyük olanı da aynı apartmanda. Büyük torunun çocuğu var, küçüğü de yeni evlendi. Onun da çocuğunu görmek istiyorum diye anlatıyor. Yalnız yaşamaktan da mutlu. “Sıkılınca istediğim zaman onlara gidiyorum. Gece istediğimi dinlemek için buradayım. Zor bir şeyim olduğunda her zaman yanımdalar zaten.” l
Atatürk’le balolarda karşılaştım
Savaşlar, darbeler, yokluk, fakirlik ne varsa hepsini yaşamış Cevdet Hanım. Onu en çok üzense Atatürk’ün ölümü ve 6-7 Eylül olayları olmuş.
“Atatürk’le çok karşılaştım” diyor, “her yerde karşılaşıyorduk. O halk tarafında dolaşırdı. Biz Tarabya’da oturuyorduk benim genç kızlığımda, zamanında babam oranın telgraf müdürüydü. Atatürk sık sık Tokatlıyan’a gelirdi arabayla. Balo filan olursa rastlardık. Hilal-i Ahmer yani Kızılay’ın balosu olurdu. Biletleri 10 liraydı. Tabii o zaman için büyük paraydı 10 lira. Biz de giderdik.”
Hiç konuşmamışlar Atatürk’le ama yan yana çok dans etmişler. Ölüm haberini çalışırken almış Cevdet Hanım. “İnanılmaz üzüldüm. En son Dolmabahçe’de katafalkta ziyaret ettim. İzdiham vardı, eziliyorduk neredeyse.”
Gençliğimiz böyle geçti dese de kimi tarihleri konuşmak bile istemiyor. Özellikle 6-7 Eylül’ü. “1940’larda geldik buraya; önce Osmanbey sonra Kurtuluş'a. O zaman çok fena oldum. Televizyon filan da yok, gözümüzle gördük. Bu caddeden gördük her şeyi. Her şey paramparçaydı, yağ ve şaraplar ne kadar akıcı madde varsa birbirine karışmış caddeden akıyordu. Evler, mağazalar önce yağmalandı sonra talan edildi.”
Sık sık “Beni konuşturmayın, ben çok şeyler gördüm” diyor Cevdet Hanım. Dile kolay 100 sene, bir asır. Hangi birini anlatsın, “çoğunu da unuttum” diyor ama konu açılınca bülbül gibi şakıyor. En sağlam yerim diye kafasını işaret ediyor zaten.
Çocukluğunda kendisini ezmemek için üzerinden atlayan İngiliz atını ve kapılarını çalıp, Kur’an isteyen “Arap askerleri” hatırlıyor. Bir de annesinin “Çanakkale içinde vurdular beni” türküsünü söyleyip ağlayışını. “Ben de annemle ağlardım” diyor.
İkinci dünya savaşındaki yokluğu da unutamıyor. “Her memur ailesine bir kilo şeker verilirdi. Biz yemezdik. Çayı üzümle içerdik. Şekeri Oktay’ın mamasına saklardık. Küçücük bir parça ekmek verilirdi adam başına. Hep yaşadık bunları ama çok sene geçti...” l
O zaman 90 yaşındaydım, gençtim!
Aslında uzun yaşam genetik bir miras Cevdet Hanım’a. Babası 84 yaşında ölmüş, annesi ise 93 yaşında. “Annem daha yaşardı da halıya takıldı düştü, kanaması oldu, kurtaramadılar” diye anlatıyor. Kendisinin uzun yaşamasını ise Prof. Dr. Deniz Suna Erdinçler’e borçlu olduğunu söylüyor. “10 yıl önce 90 yaşında zatürree geçirmiştim. Cerrahpaşa’da Geriatri bölümünde Deniz Hanım’a gittim. Bir iki ay yattım orada. Hayatımı kurtardı Deniz Hanım. Doksandan sonraki yaşımı ona borçluyum.”
Bütün yaşadığı rahatsızlıklara rağmen gezmek, görmek, okumak istiyor. Televizyonda yarışma ve yemek programlarını takip ediyor. Hatta gelinine yemek tarifleri veriyor. Mutfakta iddialı. Torunlarının yemeklerini hep o yapmış, onları o büyütmüş. Hatta torunun çocuğunu da... Şaka gibi ama “O zamanlar 90 yaşındaydım, gençtim. Şimdi biraz belim ağrıyor.”
Üstelik “Bir sürü insan var 100 yaşında, benim anlatacak neyim var ki” diyecek kadar genç hâlâ…

Başlık: Ynt: Mors alfabesinin ilk “kadın eli” 100 yaşında
Gönderen: TA1ZE - 02 Mayıs 2012, 11:23:02
not:alıntıdır.
Başlık: Ynt: Mors alfabesinin ilk “kadın eli” 100 yaşında
Gönderen: TA3D_SK - 02 Mayıs 2012, 11:55:21
hani..
Eli opulesi derler ya...
Saygilarimla..
Yasar GOCET
TA3D/VU
Başlık: Ynt: Mors alfabesinin ilk �kadın eli� 100 yaşında
Gönderen: TA4CS - 02 Mayıs 2012, 20:52:07
  Allahtan sağlık mutluluk isterim kendisi için sayğıyla öperim ellerinden.
Teşekkürler arkadaşım Aydından 73.
Başlık: Ynt: Mors alfabesinin ilk “kadın eli” 100 yaşında
Gönderen: TA2E - 03 Mayıs 2012, 12:10:41
Allah daha da uzun ömür versin Mors cu annemize,
TA2JU
Başlık: Ynt: Mors alfabesinin ilk “kadın eli” 100 yaşında
Gönderen: TA3OAS - 30 Nisan 2018, 23:30:19
İnternet te şöyle bir aradım.  29/04/2012 tarihli cumhuriyet haberi dışında bir bilgi yok.
paylaşım için teşekkürler.